DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sadullah Kısacık, mevcut siyasi parti ve aktörlerin geçmişteki yaralar ve kavgalar üzerinden siyaset yaptığını söyledi. TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Kısacık, “Bunlar Türkiye’nin mevcut siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarını şimdiye kadar çözememiştir, bundan sonra da çözemeyeceklerdir. İdeolojik temeller üzerine kurulmuş dinden, mezhepten, etnik köken milliyetçiliğinden beslenen hiçbir parti Türkiye’nin kangren haline gelmiş sorunlarını çözemez” dedi.
Türkiye’nin yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacı olduğunu belirten Kısacık, “Türkiye’nin sorunlarını ancak ideolojilerden bağımsız, siyaseti halkın sorunlarını bir çözüm aracı olarak gören dinden, mezhepten, etnik kökenden beslenmeyen yepyeni bir siyasi anlayış çözer. İşte biz bu nedenle DEVA Partisi’ni kurduk. Biz yepyeni bir siyasi anlayışı bu nedenle inşa ettik. Türkiye’nin şu anda kangren haline gelmiş ve önünü tıkayan sorunlarını ancak Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın liderliğindeki DEVA kadroları çözer” ifadelerini kullandı.
“Madem çözüme destek verecektiniz, karşı tarafı şeytanlaştırmaya ne gerek vardı?”
Terör örgütü PKK’nın silah bırakmasına ilişkin başlatılan süreci de değerlendiren Kısacık, ”Madem bu kadar çözüme destek verecektiniz, karşı tarafı bu kadar manipüle etmeye, bu kadar ötekileştirmeye, seçmen nezdinde şeytanlaştırmaya ne gerek vardı?” diye konuştu. Cumhur İttifakı’na ‘samimiyet’ eleştirisinde bulunan Kısacık, iktidarın birbiriyle tutmayan söylemleri nedeniyle samimi bir görüntü vermediğini kaydederek, “Seçim sürecinde halka ne anlatmışlardır, şimdi halka ne söylemektedirler?” tepkisini gösterdi.
“Seçimde ‘ya bizimlesiniz ya teröristlerlesiniz’ dediler; sonra barış güvercini kesildiler”
“Daha bir buçuk yıl önceki genel seçimlerde ve yedi ay önceki yerel seçimlerde Cumhur İttifakı seçim stratejisini hep Millet İttifakı ile DEM Parti’nin gizli bir ittifak içerisinde olduğu üzerine kurmuş. ‘DEM Parti, masanın altında mı, üstünde mi, yanında mı?’ diye bir sürü spekülatif söylemlerde bulunmuş, Millet İttifakı’nı terörist ilan etmiş, Millet İttifakı’na ve Sayın Kılıçdaroğlu’na verilecek her oyun Kandil’e dolayısıyla teröristlere gideceği söyleminde bulunmuş, hatta ‘Bak eğer bunlar iktidara gelirse Abdullah Öcalan’ı çıkaracaklar, milletvekili yapacaklar’ söylemlerinde dahi bulunmuşlardır. Bakın, tüm seçim stratejisini bunun üzerine kurup hem genel seçimlerde hem yerel seçimlerde yaptıkları çalışmalarında halka ekonomik ve sosyal olarak hiçbir şey anlatmadan yalnızca ‘ya bizlerlesiniz ya teröristlerlesiniz’ diye seçim kampanyasını yürüten Cumhur İttifakı seçimlerden sonra birden barış güvercini kesilmiştir. İşte bu samimi midir? Yoksa değil midir? Bunu değerli halkımızın takdirine sunuyorum.”
“Seçim çalışmalarında birbirine düşen anne, baba, kardeş gördüm”
“Cumhur İttifakı bu sorunları kullanarak seçim kazanmıştır. Bu kadar ekonomik krize rağmen, bu kadar yoksulluğa rağmen, bu kadar yolsuzluğa rağmen ya ‘bizdensiniz ya teröristlerden yanasınız’ diye, hatta montaj videolar dahi hazırlayarak seçim kazanmışlar, halka gittikleri her yerde kutuplaştırıcı söylemlerde bulunmuşlardır. Ben seçim çalışmaları sırasında şunu bile gördüm, gittiğimiz evlerde birbirlerine düşen anne, baba ,kardeş gördüm… Çünkü süreci öyle bir manipüle etmişlerdi ki seçim sürecini, sanki yerli ve milli unsurlarla teröristler arasında bir seçim geçiyor havası yaratmışlardı. Tüm bunlar bize şunu gösteriyor, Cumhur İttifakı geçtiğimiz genel seçimlerde ve yerel seçimlerde halkımızı kandırmak için halkımıza yalan söylemiştir, samimi değildir.”
“Kölelerin bile açlık derdi yoktur; asgari ücretli Orta Çağ kölelerinden geri duruma getirildi!”
Kısacık, Türkiye’nin asıl gündeminden saptırılmaya çalışıldığını vurgulayarak, yoksulluk sorununa dikkat çekti. Kısacık, “Türk-İş açıkladı. Açlık sınırı yani dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı 20 bin 432 lira. Şöyle düşünün ki asgari ücretle evini geçindirecek olan bir işçi maaşını aldıktan sonra 3 bin 432 TL daha bulacak ki aç kalmasın… Türkiye’nin geldiği durumu görüyor musunuz? Yani asgari ücretle çalışan bir işçi 17 bin TL’lik asgari ücreti aldıktan sonra maaşını aldıktan sonra aç kalmaması için 3 bin 432 TL daha bulmak zorunda. Arkadaşlar bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Ülkemizde asgari ücretle çalışan işçi sınıfı şu anda Orta Çağ kölelerinden bile geri durumdadır. Ne söylüyorum? Şu andaki işçi sınıfımızın hali orta çağdaki kölelerden bile geri durumdadır. Neden? Çünkü köle akşama kadar bedenen çalışır, akşam yemeğini yedikten sonra rahat bir şekilde uyur. Aç kalma derdi yoktur kölenin. Ama şu anda asgari ücretle çalışan bir işçi eğer 3 bin 432 TL bulmazsa açtır. Bakın ülke ekonomimizin ve işçi sınıfımızın geldiği duruma bakın. Böyle bir gelir adaletsizliği orta çağ köle zamanlarında bile yaşanmamıştır” değerlendirmesinde bulundu.
“Yoksulluk lüks haline geldi!”
“Ülkemizde dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 66 bin 553 TL. Yoksulluğa hiç değinmeyeceğim. Çünkü yoksulluk artık lüks haline gelmiş; yoksulluk sınırı 66 bin 353 lira. Dört kişilik bir ailenin dördü de asgari ücretle çalışırsa yoksulluk sınırında yaşayacaklar. Bu sorunları Rakamlar ortada. Bakın dört kişilik bir ailenin tamamı asgari ücretle çalışırsa ancak yoksulluk sınırında yaşıyorlar. İşte bu durum ülkenin ne hale geldiğinin, ülke ekonomisinin ne hale geldiğinin en açık ve en acı örneğidir. Ülke öyle bir hale geldi ki işçisi perişan, çiftçisi perişan, memuru perişan, emeklisi perme perişan…”
“Aziz Milletimizin hak ettiği lig bu değil!”
“Bu iktidarın karnesi öyle bir durumda ki endekslere baktığınız zaman Türkiye’nin endekslerdeki durumu da maalesef perperişan. Ülke perperişan hale geldi; her yönden perperişan hale geldi. Bakın demokrasi endeksinde Türkiye 102. sırada… Basın özgürlüğü endeksinde 165. sırada… Hukuk devleti endeksinde 117.sırada… Yolsuzluk endeksinde 115.sırada… Ekonomik özgürlükte 102.sırada… Sefalette ise ilk 5’te… Sefalette Türkiye artık tüm uluslararası endekslerde ligin en dibinde. Oysaki ülkemizin hak ettiği lig bu değil… Aziz milletimizin hak ettiği lig bu değil… Hak ettiği yaşam standardı bu değil… Türkiye bunu hak etmiyor; Türkiye şampiyonlar liginde olmayı hak eden bir ülke.”
“İflas eden ekonomiyi dipten alıp zirveye çıkaran Ali Babacan, Türkiye için şanstır”
“DEVA Partisi 9 Mart 2020 tarihinde kuruldu. Bundan 5 yıl önce göstergeler bu kadar kötü değildi. Yalnız biz DEVA Partisi’ni kurarken ülkedeki o liyakatsiz kadronun ülkeyi bu duruma getireceğini bilerek DEVA Partisi’ni kurduk. Ülkenin DEVA Partisi’ne ihtiyacı olduğundan dolayı biz DEVA Partisi’ni kurduk. Ülkenin bu duruma geleceğini öngörüyorduk çünkü görünen köy kılavuz istemiyordu. Bugün diyoruz ki iyi ki DEVA Partisi’ni kurmuşuz; iyi ki de DEVA Partisi var. Çünkü şu anda Türkiye’de kangren haline gelmiş bu sorunların çözümü için emek sarf eden, çaba sarf eden eylem planı ortaya koyan tek parti DEVA Partisi’dir. Söylem değil, eylem üreten, çözüm üreten, proje üreten tek parti DEVA Partisi’dir. Şunu net olarak söylüyorum ki ülkemizin bu ekonomik krizden çıkışının tek adresi Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan liderliğindeki DEVA kadrolarıdır. 2002 yılında iflas etmiş içeride ve dışarıda itibarı ve kredisi bitmiş bir ekonomiyi en dipten alıp Cumhuriyet tarihinin en zirvesine çıkaran Sayın Ali Babacan bilgisiyle, birikimiyle, tecrübesiyle Türkiye için bir şanstır. DEVA Partisi uçuruma sürüklenen bir ülkenin uçurumdan önceki tek çıkış yoludur.”