TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, İstanbul Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gençlerle bir araya geldi. Türkiye Komünist Gençliği ve Yazılama Yayınevi’nin Doğan Görsev’in aramızdan ayrılışının 9’uncu yılında düzenlediği genç okur buluşmasında Okuyan’ın “Devrimin Gölgesinde: Berlin-Varşova-Ankara 1920” kitabı tartışıldı.
18 Kasım 2015’de yitirdiğimiz TKP’li aydın, yayıncı ve çevirmen Gün Doğan Görsev, ölümünün dokuzuncu yılında her yıl olduğu gibi eğitim içerikli bir etkinlikle anıldı. Önemli tartışmaların yapıldığı etkinlikte öne çıkan mesaj, mücadeleyi zenginleştirmenin, umudu çoğaltmanın, bir yolunun da okumaktan, üretmekten geçtiği oldu.
“Çalışkan, üretken, mütevazi ve nazikti…”
Etkinliğe Doğan Görsev’i anarak başlayan Kemal Okuyan, “Devrimci mücadeleye omuz veren herkes çok değerlidir tartışmasız. Doğan Abi’nin birkaç tane çok önemli özelliği vardı. Çok çalışkandı bütün hayatı boyunca üreten, olumlu bir şeyler yapmaya çalışan ve kendisini sürekli geliştiren bir komünistti. Bir diğer özelliği pozitif olmasıydı, en zor anlarda dahi, ki 12 Eylül’de zorlu koşullarda yaşamını sürdürdü, hep pozitif kalan bir komünistti. Çok mütevazi ve çok nazikti. Hem devrimci kalıp komünist bir kararlılıkla hareket edip bu kadar mütevazi ve nazik olabilmek güzel bir özellik. Bugünlerde unutulan bir özellik. 9 yıl olmuş Doğan abiyi hep çalışkanlığıyla, nezaketiyle, sakinliğiyle, dürüstlüğüyle hatırlayacağım” dedi. Okuyan, ayrıca Doğan Görsev’in baskısı olmayan kitaplarının yeniden basılacağını da duyurdu.
Neden 1920?
Bugünkü dünyaya bakıp 1920’leri anlamanın zorluğuna dikkat çeken Okuyan, “Çok ilginç, çok hareketli belki bir asıra sığabilecek olayların geliştiği bir dönemden bahsediyoruz ve bu dönem çok özel insanlar çıkarmış ortaya. 1920’nin öncesinde 1914-18 yılları arasında bir dünya savaşı var ve o zamana kadarki en yıkıcı, en kapsamlı savaşlardan birisi. Dünya savaşı bir emperyalist savaştı, kapitalist sınıfın ne kadar alçak olabileceğini ayrıntısı ile hissettirdiği bir savaştı, zehirli kimyasalların kullanılması dahil her türlü alçaklığın yaşandığı bir savaş oldu. Dört yıl sürdü, milyonlarca insan hayatını kaybetti, haritalar değişti. 1920’li yıllar çok ağır bir savaşın ardından geldi, o yüzden önemli ama daha önemli bir şey var: 1917 yılında gerçekleşen ilk sosyalist devrim. Bu da kuşkusuz o dönemi çok özel yapıyor. Büyük bir yıkımın ortasında, yoksul insanlar işçi sınıfı yoksul köylüler silah altına alınmış emekçiler ‘Yeter’ deyip iktidara geldiler Ekim Devrimi ile beraber. 1918’de savaş bitti başka yerlerde de devrimler yükselmeye başladı” ifadelerini kullandı.
Kitabın isminde neden 1920’yi tercih ettiğini açıklayan Okuyan, 1920 yılının rastgele bir yıl olmadığını belirterek, 1917’de Ekim Devrimi’nin insanlık tarihinde yeni bir çığır açtığını ve dünyada insanlık için doğan fırsatın öneminden bahsetti:
“Sömürüsüz bir toplumun kurulması için çok geniş bir coğrafyada önce Rusya’da sonra eski Rus imparatorluğunun hüküm sürdüğü topraklarda çok önemli bir hamle yapıldı. Mesele şu: Niye 1920? Çünkü bu hamle adım adım yayıldı. Devrimler yayılan büyük toplumsal altüst oluşlardır. Bir devrim başladığı andan itibaren kendisini genişletmek ister. Ekim Devrimi Petrograd’da yapıldı ve sonra işçi sınıfının güçlü olduğu yoğunlaştığı bölgelere kendisini taşımaya çalıştı, yüzünü Batıya döndü. Batıda Polonya, dağılan Avusturya-Macaristan imparatorluğu, Yugoslavya, Almanya var, daha ileride Fransa var. İktidara gelen komünistler doğal olarak buraya bakıyor, oralarda da işçi sınıfı hareketlendiği için devrimin oralara da yayılacağını düşünüyorlar, Sovyet iktidarının genişleyeceğine dair inançları var. O dönem Alman işçi sınıfı neredeyse iktidara geliyordu, ikinci bir sosyalist devrim gerçekleşecekti. Bu olsaydı biz bugün burada güle oynaya başka bir dünyayı, belki bilim sanat alanında yaşadığımız gelişmeleri konuşuyor olacaktık. 1919 yılında Almanya’da bir işçi iktidarı kurulsaydı dünyanın kaderi tamamen değişirdi, sizler de bugün 20’li yaşlarınızda bu abuk subuk düzende kendi geleceğinizin ne olacağını kara kara düşünmezdiniz.”
“Dünyanın neresine giderseniz gidin ‘büyük insanlığı’ bulursunuz”
Bugün insanlığın ve özellikle gençlerin umutsuzlukla ve çaresizlikle baş başa bırakıldığına dair de yürütülen tartışmada Kemal Okuyan, insanlığın en zorlu, en karanlık dönemlerde dahi yeniden ayağa kalktığını hatırlatarak şunları söyledi:
“Umutsuzluğu aklınızdan çıkarın. Sizin nasıl bir gençlik yaşadığınızı biliyorum, çok ağır bu dünyada genç olmak. Biz çok şanslıydık, çok karanlık dönemler geçirdik 12 Eylül faşizmi gibi ama bizim hep umudumuz vardı. Sovyetler vardı bir dönemimizde sonrasında da umudumuzu hiç eksiltmedik. Baktığınız zaman aydınlığı görmekte zorluk çekiyorsunuz ama buna izin vermeyin. İnsanoğlu her zaman bir yolunu bulur ayağa kalkar. Geçen hafta Lübnan’a gittiğimde o kadar zorlu koşullarda bile direnen, mücadele eden, dayanışan insanları gördük ve bu gerçekten bizi çok etkiledi. İsrail’in parası ve silahı var. Ama bir dayanışmayı kıramıyor. Lübnan toplumu o kadar bölünmüş bir toplum olmasına rağmen dayanışmayı yaşatmaya çalışıyor.”
Yaşananlar karşısında dirençli olabilmenin önemine dikkat çeken Okuyan, “Kaçabileceğimiz bir yer yok, sizler de gençliğinize ve geleceğinize sahip çıkmak zorundasınız, bu da mücadeleden geçer. Çünkü diğerinde yaşamanın bir anlamı yok. Pırıl pırıl gençler umutsuzluktan intihar ediyorlar. Yaşamak her durumda güzel ve anlamlı. Mücadele eden insan mutlu insandır bütün zorluklara rağmen. Dünyanın neresine giderseniz gidin ‘büyük insanlığı’ bulursunuz” dedi.